“Sıkı Denetim Yasası” TBMM’de.

CHP Medya ve İletişimden Sorumlu Umumi Komutan Başdanışmanı Tuncay Özkan, “Sansür Yasası’nın” TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri sırasında; “Bu gazeteci dediğiniz yaratık, canavar ergin. Bir bed yaratıyorsunuz, içine gazeteci diyerek aynı canavar koyuyorsunuz. O canavar değil amma o şüpheli sizi yutar. Yapmayın bunu… Özgürlük uğraş ile geliyor. Ihvan elinizdeki gücü oligarşiye doğrulama etmeyin, bürokratik oligarşiye. İletişim Başkanlığı’na, Basın İlan Kurumu’na vermeyin” dedi.

Kamuoyunda “Sıkı Denetim Yasası” adına bildik, internet medyası ve toplumsal medyaya yıpranmamış yaptırımlar öngören kanun teklifinin TBMM Umumi Kurulu’ndaki görüşmeleri bitmeme ediyor.

CHP Medya ve İletişimden Mesul Umumi Başbuğ Başdanışmanı Tuncay Özkan, şunları söyledi:

“Temel Mahkemesi kararlarında diyor kim ‘Özgürlük alanlarının sınırlarını TBMM, parlamento belirler.’ Yasalar bu nedenle vardır. Kanun yapıcılar bu nedenle vardır. Zira özgürlük çokça bulunmaz aynı şeydir. Onu elinizden kaçırdığınızda, onu gene kazanabilmek amacıyla bire bir Atatürk’e, Kuvayı Milliye’ye, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ihtiyaç duyarsınız. Yoksa yoktur.

“MİLLETİNİZİ SOPALARLA KORUYACAKSANIZ, ONU KORUYAMAZSINIZ”

Coğrafyalar; Atatürk’süzlükten, Kuvayı Milliye’sizlikten yıkılan devletlerle, param çıngı olan devletlerle meşgul. O ahit varlığımızda, asayiş süresince yaşadığımız toplumlarda neye topluluk çıkacağız? Özgürlüğe eş çıkacağız.

Evet özgürlüğe sahip geçmek ne demektir? Özgürlüğe sahip geçmek elinde sopası olanın desteklemek değildir. Özgürlüğe ehil çıkmak sopanın egemenlik süremeyeceği bir düzenin doğrulamak demektir. Şayet siz milletinizi sopalarla koruyacaksanız, onu koruyamazsınız. Şayet siz milletinizi yasaklarla koruyacaksanız, koruyamazsınız.

1933’te Mustafa Kemal, Amerika’dan tıpkısı eğitimci getirmiş. Dönemin çok meşhur tıpkısı eğitimcisi. Küçük Asya halkının eğitilebilirliği konusunda TBMM kütüphanesinde 32 sayfalık aynı raporu var. Âdem Anadolu’yu gezmiş, Amerikalı terbiyeci, bir rapor vermiş. Küçük Asya halkı eğitilemez diyor. Neden eğitilemez diyor? Çünkü Küçük Asya halkı açgözlü ve nısıf çıplak diyor. Yarı zahir ve aç. O Küçük Asya halkının, yarı çıplak ve açgözlü Anadolu halkının gazeteleri var. Ajansı var. Gazetecileri var. Mustafa Eksiksizlik’e pahal hakaret var. Mustafa Eksiksizlik sevgili açmış. Aynı merasim sırasında Mahmut Esat Bozkurt’a soruyor. ‘Hangi oldu sorun çocuk?’ diyor. ‘Efendim kaybettiniz’ diyor. ‘Ya anca mi? Boynumuz kıldan ince’ diyor. O günden bugüne geldiğimiz saha, o günkü ruhun bilgili olması gereken bir yerdir.

Ego anlatacaklarımın balaban ayrımsız kısmını size kendi yaşadıklarımdan hatıralarla süsleyeceğim. 16 Gücük Ay 1990. Bu gazetecilik nedir, bir anlamanızı istiyorum. Körlere fil tarifi gibi. Sayın Kadro Başkanvekili’hangi bakarak bu gazeteciler gür insanlar. Oturulur, konuşulur, esaslı kardeşçe, pir…. Ama yani ama var.

Demin o amayı anlatacağım size. Neye bedel geliyor. 16 Mabeyin 1993, sabaha cebin telefonum çaldı. O antlaşma Geçek D’nin başındayım. Doğan Grubu Medyası’nın birlikte genel ürün yönetmeniyim. Telefonum çaldı. Telefonu açtım. Havaalanındaki Sayan Büfe’birlikte gazete dağıtan çocuk. Dostuz, arkadaşız. Nasıl reşit? Senelerce gidip gelirken betik alışverişi yapmışız, kıymetlendirme yapmışız. ‘Ağabey’ dedi. Cenabıhak rahmet eylesin uykuluk yetmezliğinden öldü. Ailesini saygı ile selamlarım. ‘Abdullah Öcalan’ı getirdiler. 50 metre gördüm. Sisler ortamında bir uçak indi. Tıpkısı otobüse bindirdiler. Mahsus benzeri adaya götürüyorlarmış’ dedi. ‘Bak evladım, senin söylediğin çokça heybetli benzeri husus. Yani gördün mü?’ ‘Gördüm’ dedi. ‘Oğlum nasıl gördün evladım’. ‘Capcanlı karşımda etkin gördüm’ dedi. Kayırıcı Kenya’dahi diyerek biliyoruz. Bunun üzerine ben kalktım, Kanal D’deki bilcümle malumat merkezini seferber ettim. Herkes sabah o saatte evinden imdi, marifet merkezine geldi ve oturdu. ABD’deki hep arkadaşlardan derhal bu konuyla ilişik bilgelik aldım. İki, Avrupa’daki hep ihvan, hep temsilcilerimizi uyandırın, bunu takip etsinler. Üç, bana düşen ödevler var.

Hemen sabahleyin saat 05.30’birlikte, altıya çeyrek kaldığında. MİT Müsteşarını aradım. Cenabıhak yağmur eylesin, çok bol ayrımsız eşi vardı. Hanımefendi açtı telefonu. Dedi kim ‘Şu zaman banyoda, veremem telefonu’ ‘Olur, sonra beni arasın lütfen’ dedim. Saat 07.30’bile beni kendisi aradı. ‘Efendim Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğine dayalı bir bilgi var. Bu bilgiyi sizden onaylamak istiyorum’ dedim. ‘Türkiye’bile bir tane MİT var, iki pare bulunmayan. O benzeri yegâne MİT Müsteşarı kendisine söylüyorum kim Abdullah Öcalan Türkiye’üstelik değil’ dedi. ‘Tamam teşekkürname ederim’ dedim ve kapattım. Amma içim içimi yiyor. Çocuğu aradım yeniden. ‘Gördün mü gözünle?’. ‘Gördüm gözümle abi’ dedi.

Güvenlik kaynaklarını aradım, ‘Yok’ diyorlar. Saatin olgunlaşmasını bekledim. Rahmetli, o dönemki Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’i aradım. ‘Toplantıda’ dediler. Sayın Başvekil Bülent Ecevit’i aradım. Rahşan Kadın bundan sonra. ‘Bülent Satma şu anda bir görüşmede’ dedi. Bülent Akıl bire bir görüşmede olduğu benim üzere yüzde 45 olguyu doğruladı. Ama vukuf namevcut. Tıpkı kaynaktan hikmet alamıyorum. Bunun üzerine ABD’de arkadaşımı ego aradım. ‘Fuat tıpkısı madde var mı? Ne oluyor? Böyle tıpkısı bilgiye ehil miyiz?’ Aynı, iki saat süresince, yolda geliyorum bu sırada, ABD’deki arkadaşım ‘Kenya’birlikte ayrımsız faaliyetler reşit’ dedi. Bunun üstüne inisiyatifi aldım, ‘Girin refik haberi. Abdullah Öcalan Türkiye’dahi’ dedim. Sabah saat dokuza çeyrek altın vardı.

O dönem hep Sayın Başbakan matbuat toplantısı yapana büyüklüğünde beni yalanladı. Türkiye’üstelik cümle ‘Yalan bu marifet’ dedi. Selen makul daha çok. Abdullah Öcalan Türkiye’deydi. Ben bunu, Abdullah Öcalan bittabi yakalandığını, ‘Operasyon’ diye niteleyerek tezkere haline getirdim. Abdullah Öcalan’ın kendisine birlikte avukatları marifetiyle ulaştım, şüphesiz yakalandığını sordum. 34 sayfadan oluşan benzeri vukuf notu gönderdi, ego da o hikmet notunu işler kitabının antre kısmına koydum.

Bu yazarlık faaliyetimden belde, Ergenekon terör örgütünden can alındığımda şeş yıllık mahpusluğum sürecimde, PKK’yı müdür 16 Ergenkoncu’dan biri yerine yargılandım. Bana dedi kim ‘Savunma yapacak mısın?’ ‘Hayır yapmayacağım’ dedim. ‘Bak, Abdullah Öcalan ile görüşüyormuşsun, Halkın Ahbaplık Bürosu’nda senin görüşmelerine dayalı notlar çıktı’ ‘PKK buna çok güler, o yüzden savunma yapmayacağım’ dedim. O yargılamanın sonunda, aynı haberi doğrulatmak, aynı kültürlü elektrik, tıpkısı tezkere fora etmek, tıpkı olguyu bildirmek üzerine bu ülkede geldiğimiz bekçi.

“YANLIŞ BİLGİYİ VEREN MEMURLARA NE YAPACAĞIZ?”

Mersin’dahi polisevimize benzeri hareketli gerçekleşti. Ağır, sefihane bire bir saldırış. O saldırıda bire bir polisimiz martir düştü. Cenabıhak yağmur eylesin. Gocunmak ve dostça anıyorum. Tıpkı yıldırıcı öldürüldü. Hangi oldu terörist öldürülünce, CHP’li oldu. Ki söylüyor? Taksici söylemiş. Kim söylüyor, İçişleri Bakanı söylüyor. Tamam arkadaşlar, haberi fail, doğrulamaya müteharrik ki? Dezenformasyonun kaynağı kim? Bu kanun çıktığında dezenformasyon yaptığı amacıyla İçişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı’nı yanıltan, o terörist üstüne yanlış vukuf veren memurlara, amme görevlilerine ne yapacağız? Var mı yasada hükmü, var mı? Tamam böyle hak ve uyum peki mu? Ihvan çürüyen herhangi bir madde düşer demiştim. Bu akort düşmüştür.

29’uncu yön. Burada çokça tartışılan benzeri bahis. Dezenformasyon. Maraş olayları. 1979. Hürriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Cüneyt Arcayürek Maraş’a gidiyor. Arşivlere bakabilirsiniz. ‘Maraş kaynıyor, düdüklü kabilinden patlayacak’ diyor. İktidarda CHP var. Rahmetli Başkanımız Bülent Ecevit. Bülent Ecevit Eş bu yazıyı okuyunca Cüneyt Arcayürek’i arıyor ve durumu öğreniyor. Korutürk, Sayın Cumhur Reisi. Gazeteciyi köşke çağırıyor. Çankaya Köşkü’hangi çıkıyor gazeteci, vukuf veriyor. Bülent Komutan’i, Cumhurbaşkanı çağırıyor, ‘Nedir bu gazetecinin yazdığı’ diyor. ‘Efendim, sıkıyönetim var. Sıkıyönetim komutanımızla görüştüm. Maraş’ta bir husus yok. Maraş’ta tek öz olmayacak’ diyor. 1979 yılında Cüneyt Arcayürek oradan geldikten sonradan Maraş’ta bizim utancımızın arz büyüklerinden biri oldu, tıpkı gazeteciyi dinlemediğiniz üzere oldu. Şimdi siz o gazeteciyi yenmek istiyorsunuz. Dezenformasyon mu haber? Yararlı değil. Gün o gazeteciyi sevap çıkardı.

Size bambaşka eş vereyim. Domuzlar Körfezi. Kennedy tenzil yapacak. CIA tenzil raporları hazırlamış. Her madde amade. Gidilecek, Castro alınacak, bütün devrimciler yakalanacak, hapsedilecek. Mahkum edilecek… Domuzlar Körfezi çıkarması dolayısıyla Times gazetesinin muhabiri öğreniyor ve diyor kim aynı yazı kaleme alıyor, ‘Sakın tenzil yapmayın. Tenzil yapacağınız düz bataklık. Kullanacağınız adamlar amatör’ diyor. Bunu yapmayın, diye niteleyerek bir savunma muhabiri abece kaleme alıyor. Kennedy, CIA’nın baskısı ile o gazetecinin yazısını yayınlatmıyor. Domuzlar Körfezi çıkarması ABD’nin sunu nazik hicap vesikasıdır. Gazeteciyi çağırıyor, bozukluk diliyor. O günden bilahare, öldürülmesinde bunun haddinden fazla nazik payı vardır, CIA’yı bir daha akseptans etmiyor, katiyen görüşmüyor CIA ile.

Şimdi siz bu yasa ile MİT’e, buraya tıpkı MİT mensubu girse, 600 devam milletvekilini katletse onun haberini yapamama yetkisi veriyorsunuz. Sebep, bozukluk hakeza aynı yetki? Dünyanın ne ülkesinde var bu yetki? Neden tıpkı MİT mensubuna bu yetkiyi veriyorsunuz? Hakeza aynı husus evet mu? Bunun karşılığında siz hangi alacaksınız, ne vereceksiniz? Girdi içeriye, hepimizi öldürdü gitti. Veri yapamazsınız. Bu kanun çıktığı andan itibaren. Bozukluk? Bozukluk sorusunu soruyorum.

29’uncu husus şu maddelerin birleşiminde oluşuyor. Gazeteciye diyeceksiniz kim, 125 hakaret, halk arasında ürkmek ve ürkü 213, yanlışlık işlemeye tahrik 214, cürüm ve suçluyu övgü 215, halkı amaç ve düşmanlığa kımıldatma ve istihkar 216, kanunlara uymamaya tahrik 217, halkı kayışçı bilgiyi hüveyda ifşa 217-a. Kataloğa sokacağız. Bununla suçladığımız kişiyi cezaevinde bilcümle vakfedilmiş yargılayacağız. Cumhurbaşkanına taşlama, 299. Devletin irade alametlerini tenzil 300. Türk milletini, devletini ve organlarını istihkar 301. Silahlı teşkilat 314. Halkı askerlikten soğutma 318. Terörle Savaş Kanunu’nun 6. maddesi 2. ve 4. Fıkrası… Sarp Küçük’ün kulaklarını çınlatayım. Hocam hakeza durumlarda derdi ki cezaevinde bize. ‘Kardeş hangi anlattın sen, ölmüşüz dahi haberimiz yok’ derdi. ‘Bu ne hal’ derdi ya. Vah, vah, vah. Hangi yapmış herif evet, hangi nazik cürüm işlemiş evet, Allah Tanrı. Bu gazeteci dediğiniz yaratık, canavar reşit. Tıpkı yabansı yaratıyorsunuz, içine gazeteci diye benzeri canavar koyuyorsunuz. O canavar değil ama o berbat sizi yutar. Yapmayın bunu.

“ELİNİZDEKİ GÜCÜ OLİGARŞİYE TESLİM ETMEYİN”

Meşhur 29’uncu maddeyi okuyorum: ‘Sırf umum beyninde bulut, korku yahut ürkü fotoğraflamak saikiyle ülkenin çöz ve aut güvenliği, kamu düzeni, umumi sağlığıyla ait gerçeğe aykırı, işlenemez cürüm…’ İşlenemez suçsa tığ bunu bu maddeye niçin koyuyoruz. Arkadaşlar markaların, insanların; efendim demokratlık böyle korunamaz, demokrasiyi özgürlükle korursunuz. Demokrasiyi Cumhuriyeti, halkı yüceltmekle korursunuz.

Efendim her gün abece çıkıyor bir yerde. Ben bade kullanmadım, kullanmıyorum, sağlığım bile elverişli değil. ‘Alkolik Tuncay.’ Ego bunu kesip koyacağım. Birçok şişeden bilahare bu kafaya geliyorsun. Özgürlük şişe ile gelinen bir meydan olsaydı, tığ aşmıştık onları. Özgürlük mücadele ile geliyor. Arkadaşlar elinizdeki gücü oligarşiye teslim etmeyin, bürokratik oligarşiye. İletişim Başkanlığına, Matbuat İlan Kurumu’na vermeyin.

“60 YIL DAHA YATARIM. BU DUYGUSAL ÖZGÜRLÜĞE FEDA OLSUN”

Matbuat İlan Kurumu Başkanı. Türkiye’üstelik 11 güruh yaptı. Yaz talinde çalıştı. Basın İlan Kurumu. Tığ kandırmışız herkesi. Tığ hep akılları çelmişiz. Parayı engellemişiz. Buradan oraya gidecek mal varmış birlikte… Binalarını satarak yaşamaya etkin bir gelgel. Gazeteci değiller. Basın kartlarını babalarının malı gibi gazeteci sıfır kişilere dağıtıyorlar. Herkese veriyorlar, çaycıya, çorbacıya veriyorlar. Cenabıhak’tan cidal ettik de İletişim Komutan Yardımcısı devreye girdi de orada bekleyen 1200 kartı serbest bıraktılar. Matbuat İlan Kurumu Başkanı ‘Bu kanun köprüden eski sonuç çıkıştır. Kafanıza vururum ha’ diyor. Hangi yaptı biliyor musunuz? İzmir Gazeteciler Derneği’ne 1 milyon, Konya Gazeteciler Federasyonu’na 1,5 milyon, Bursa Gazeteciler Federasyonu’na 1 milyon. Cezaları yağdırdılar.

Cezalar nerede bekliyor? yönetim kurulu kararını bekliyor. yönetim kurulu ki? Oligarşi, kahrolsun oligarşi. Yaşasın hürriyet, yaşa demokratlık. Bana tek kimesne devletin takım erki ile ayakta tutulacağını anlatamaz. Benden bundan sonra. Bu konuşmam nedeniyle bana ukubet verirler.  Versinler efendim, altı yıl henüz yatarım, 60 yıl henüz yatarım. Bu can özgürlüğe ve demokrasiye feda olsun.

“BİR GAZETECİ YAZDI, DEDİ Kİ ‘DARBE YAPACAKLAR”

Fetullahçı yargıç sordu, ‘Alevi misin?’ dedi. ‘Sanane’ dedim. ‘Suçla ilgisi var’. Aleviliğin hangi ilgisi var. Sünni’yim ama bugünden sonradan Aleviyim. Bu kanun bana soruyor. ‘Necisin hempa, ahi nereden geldin, nereye gidiyorsun?’ diyor. Gazetecinin mensubiyeti falan imkânsız. Sorumluluğu vardır. Gazetecinin sorumluluğu vardır. Gazeteci devletine karşı mesul değildir. Gazeteci partiye alın sorumlu değildir. Gazeteci halkına karşı sorumludur. Gerçeğe bağımlıdır, gerçeğe bağlıdır. 15 Orak Ayı FETÖ darbesi olacak. Ayrımsız ay ilk, gazeteci refik yazdı. Bunların benzeri adamları var. Tuncay Opçin diye aynı kayırıcı. Tıpkı tweet attı. Tweet şöyle diyor. Biz size bizi kovalayamazsınız falan demedik diyor, mealen söylüyorum. Biz size diyor, tığ sabaha karşı geleceğiz, yataklarınızdan alacağız dedik, diyor. Tweeti okudum, arkadaşlara dedim ki ‘Bunlar çarpış yapacaklar’. Enişteden öğrenmeye ne gerek var ki? Aynı buçuk kamer önceleri galiba filhakika. Benzeri gazeteci yazdı. Enişte, göçüm şoförü, Süleyman Soylu. Bir gazeteci yazdı, dedi ki ‘Darbe yapacaklar.’ O gazeteci halen gazeteci. Dinlemedi. Bu kanun çıksaydı adamı yargılamaya başlamıştık bile.

“OLİGARK… KEYİFÇİ…”

Tığ Ergenekon’dan yargılanırken, bir maznun düğmelerini yırttı. Yargıca makul fırladı. ‘As lan beni as’ dedi. Adamın yanıtı ne oldu biliyor musunuz? ‘Vallahi cezada yeri bulunmayan, kanunda yeri olsa seni neden asmayım. Ben dahi istiyorum amma kanuna koymamışlar’ dedi. Bire Bir dönme o hâkim döndü bana dedi kim. ‘Anayasa’evet çapraz ya. Bana bu soruyu soramazsın. Sen asıl zahir sorarsın Alevi’sin diyerek’ dedim.  ‘Vallahi Anayasa’nın o maddesini biz uymaz buluyoruz, amma…’ dedi. Lan sen kimsin? Basın İlan Kurumu sen kimsin refik. Sen parlamentonun iradesini, oligarşik, bürokratik tutumla lacerem gidersin şikayet edersin herkese. Hangi hakla gider dahi şikayet edersin? Oligark, keyifçi.

“BU YASANIN HEZEL OLDUĞUNA İNANMAK İSTİYORUM”

İzmir’dahi seçim çalışması yapıyoruz. Vatandaşın tıpkı tanesi ‘Mustafa koca nasılsın?’ dedi. Balbay ile beni sonsuz karıştırıyorlar. Ergenekon davasının yarattığı doğal bire bir akıbet. Benim da o dönem iyi saatte olsunlar günümdü herhalde. ‘Ya refik ben Mustafa Balbay değilim’ dedim. 10 dakika sürdü tartışmamız. Bana dedi kim ‘Mustafa abi böyle davranırsan küserim.’ Gözünden yaş geliyor. Namına sarıldım, dedim ki ‘Şaka yapıyorum refik, ego Mustafa Balbay’ım.’ Bu yasanın tıpkı mizah olduğuna inanmak istiyorum. Özgürlük elden benim sorunum değil. Bizden vakit kaybetmeden geriye korku kalacak. Istinkâf Etmek yaşamdan henüz detaylı sürer.”

“SIKI DENETIM YASASI” HANGI İÇERİYOR?

“Sıkı Denetim yasası” kendisine aşina Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Mübayenet Yapılmasına Dayalı Kanun Teklifi’nde kodes cezaları birlikte öngörülüyor. Teklifle “Ahali arasında bulut, imtina etmek yahut ürkü görüntülemek amacıyla ülkenin bağırsak ve aut güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgilendiren gerçeğe aykırı tıpkısı bilgiyi, kamu barışını bozmaya ergonomik şekilde aşikâre cahil” kimesne, 1 yıldan 3 yıla büyüklüğünde mapushane cezasıyla cezalandırılacak. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın faaliyetleri ve personeline yönelik cürüm oluşum eden içerikler katalog suçlar kapsamına alınacak. Teklifle, genel ağ bilgi siteleri mütemadi im kapsamına alınacak. Basın kartı başvurusu İletişim Başkanlığı’na yapılacak ve matbuat kartı resmi nitelikte kimlik belgesi namına kabul edilecek.

Share: